Modern Zamanda Şehrin Doğası

Modern Zamanda Şehrin Doğası

Yusuf İnce

Sayı 1

25 Eylül 2025

Şehirler, insan faaliyetlerinin yoğunlaştığı mekânlardır. İnsan, fiil ve mekân unsurlarını anlamak şehri ve onun doğasını anlamamızı kolaylaştıracaktır.

İnsan vücudu organik bir biçimde bağlı, ayrılığı düşünülemeyecek, muhtelif görevlerle vazifelenmiş, bir hiyerarşi içinde çalışan organların bir bütünüdür. Şehir de toplumun farklı ihtiyaçları sebebiyle farklılaşan alanlar bulundurur ve bu alanlar arasındaki mekânsal ve görevsel geçiş, organik bir bütünlük içinde olur. Organik oluşunun aslî özelliği olarak canlı bir tabiata sahiptir. Doğar, bir hadde kadar genişler ve bir gün sessizliğe gömülme vakti gelebilir. Bu kadim bir teşbihtir. Modern olmayan insanlığın binlerce yıllık şehir tasavvurunun müşterek temeli olmuştur. 

Âlem, Tanrı’nın Aklı’nın tezahürü olup, insanlığın ilk adımından beri süregelen insanî faaliyetler de belirli zihniyetlerin tezahürleridir. Bir giriş yazısı için sadeliği mazur görülecekse kısaca şöyle diyeceğiz: Zihniyet tarihi incelendiğinde, “Aydınlanma” öncesinde insanlığın; âlem, tabiat, devlet, toplum ve insan gibi birçok temel konsept hakkında son yüzyıllara kadar ince farklılıklarla beraber benzer inançlara sahip olduğu görülür. Geçmiş zaman medeniyetlerinin sadece büyük coğrafî farklılıklar arasında değil, mekânsal olarak çokça yakın bölgelerde dahi kültürel çeşitliliği sağlamış ve renkli bir insan faaliyeti skalası sunmuş olması, altta yatan bu müşterek zihniyeti görmeyi zorlaştırabilir. Birçok farklı disiplinin inceleme konusu olması gereken zihniyet tarihi ve modernitenin doğumu bu yazının kapsamını aşıyor ama zamanla değişen şehir manzaralarımıza dair hızlı bir incelemenin bile bu konuda bir fikir vereceğini düşünüyoruz. 

Sadece bir yüzyıl öncesine gittiğimizde yürüme mesafesindeki farklı müesseseleriyle, insan hacmine münasip canavarvarî uzunluklara ulaşmayan yükseklikteki binalarıyla, özel mülkün işgal etmediği kamusal alanlarıyla, kimlik sahibi manzarasıyla ve önümüzdeki yazılarda tartışacağımız birçok özelliğiyle geleneksel şehrin insan için tasarlanmış olduğu görülüyordu. Halbuki bugün insanlığın şehirlerdeki aslî unsur olmadığı ve büyük binalar gezegeninde tutunmaya çalışan parazitler haline geldiğini söyleyebiliriz.

Geçmişin şehirlerine dair yaptığımız bu incelemeden sonra zihnimizde kalan resimlerle bütün dünyada “aynılaşan” şehirlerimiz arasında bir kıyas yaparsak eğer, günümüz şehirlerinin özünde müşterek değerleri olan tarihî insan zihniyetinin değil, tarihimizin başlangıcına göre daha yeni zuhur etmiş, henüz hakikati üzere hesap vermeden muktedir olmuş bir zihniyetin, “Modernite”nin olduğunu görürüz.

Geleneksel zihniyetin temel unsurlarını birkaç yüzyıl içinde yıkmış olan Modern zihniyet; dönüştüren tabiatı gereği iktidar arzusunda, ayrılıkçı tabiatı gereği de daima harp halinde olacak çocuklara sebep olmalıydı ki öyle de oldu. Farklı ideallerin çığırtkanı olan Modernitenin bu savaşçı çocuklarının, tıpatıp özdeşlik gösteren şehirlerin mimarları olmaları göz ardı edilmemeli. Modern zihniyet ile kıyas edildiğinde müşterek unsurları daha belirginleşen geleneksel zihniyet, insan tabiatına uygun şehirler inşa edebiliyor ve farklı coğrafyaların farklı insanlarının psikolojik, sosyolojik, ekonomik birçok sorununa çözüm olabiliyorken son yüzyılların -en basit ifadeyle- sayısız “izm”leri nasıl oldu da sadece insanlığı hasta eden “anonim” şehirler inşa etti ? Nasıl oldu da büyük ideallerle başlayan projeleri insanın temel ihtiyaçlarını karşılamada sınıfta kaldı ? Bu soruları cevaplayabilmek için görmeliyiz ki aslında modernite ve hâliyle modern şehir planlamacıları tabiatı olduğu gibi kabul etmekten acizdirler. Çünkü modernite farazî/sanal bir mekân tasavvuru üzerine inşa edilmiştir. 

İnsan ve insanî eylemlerden sonra ikinci unsur olarak modernitenin bu sanal mekân tasavvurunu şehrin aslî tabiatını anlamak için incelememiz gerekiyor. Modernite, âlemi -kartezyen ikicilikle- farazî bir uzayda tasavvur edebilmekle iftihar eder. Olguların karmaşık realiteden soyulup bu farazî âlemde yeniden yaratılması, ardından bu hayâle ikna olunup, doğal karmaşanın bu hayâl ölçüsünde kesilip biçilmesi, son bir kaç yüzyılın serencamını anlatır. Benzer şekilde modern kurumlar, toplumu ve tabiatı okunaklı kılmak ister. Toplum ve doğa bütün karmaşasıyla olduğu gibi anlaşılması imkânsız olgulardır, bu sebeple sadeleştirme araçları üretilmiştir. Bu araçlar karmaşanın kâğıt üstünde kaydı ile başlamış olsa da, tabiatın kâğıda göre şekillendirilmesiyle devam etmiştir. Tabiat kâğıt üstündeki gibi işlemeyecek ve böylesi girişimler ancak zararla sonuçlanacaktır. 

Modern zihniyetin, teknolojinin hudutlarını zorlayarak eski insan için imkânsız uzunluklarda ve büyüklüklerde binalar inşa ediyor oluşu devrim niteliğinde yenilikler olarak addedilmiştir. Oysaki çağdaş zihniyetimizin öncelikli devrimi, tapu kadastro bölgeleri çizebilmiş olmasıdır. Çünkü bu, inşa sürecinden de önce insanlığın inşa edilmemiş tabiatı, yani mekânı nasıl tasavvur ettiğiyle alakalıdır. Yirminci yüzyılın farklı ideolojilerinin başarısız mega projelerinde hep aynı ızgara sistemi gözümüze çarpar. Şüphesiz ızgara sistemi kartezyen grafiğin uygulanması olarak, saf niceliksel zihniyetin bir tezahürüdür. Izgara sistemi için yer şekilleri, değişen iklim özellikleri, yerli halkın karmaşık sosyal ilişkileri, mekânın kullanımına dair yerel anlaşmalar önemsizdir. Bu sebeple her mekânda, herkes tarafından uygulanabilir olduğu düşünülmüştür. 

Aslında, “mekân”ın herhangi bir kurumsal temsili için sayısız niteliksel parametre göz ardı edilmektedir. Kurumsal kayıtlar elbette gerçekliği sadeleştirmek mecburiyetindedir ama yukarıda belirttiğimiz gibi, modernite en çok zararı bu sadeleştirilmiş farazî aleme göre alınmış kararları yürürlüğe sokunca vermiştir. Mesela kâğıt üstünde şehir karmaşık girift katmanların ilişkilerinden arındırılmış, sayıları belirli parametrelerce bölgelere bölünmüştür. Organik bütünlüğü bozulmuş ve canlı bir olgudan çok bir makina veyahut fabrikaya dönüştürülmüştür. Modern şehir planlamacılığının ve mimarinin öncüleri yeni binalarıyla şehirleri birer fabrika olarak hayâl ettiklerini açıkça belirtmişlerdi. Bir hayâlin altına düşülen bu notu biz bugün hangi sosyo- ekonomik tabakadan olursak olalım iliklerimize kadar hissediyoruz. 

Bir kilisenin Hristiyanlığın, bir caminin İslam’ın maddi dünyaya yansıması olduğu söylenir. Modern şehir planlamacılığı ve mimari de modern değerlerin bir tezahürüdür. Modern zihniyetin insansız (inhuman), belki insankarşıtı (anti-human) denilebilecek tabiatı tebarüz eder ve modern bir kişi ikna olduğu değerlerin kendisine insanî bir hayat imkanı vermediğini, yaşamak için absürt mekanlar ve şehirler yarattığını görür. Bu sebeple mimari ve şehir planlamacılığı ideolojik tartışmaların yükünü hafifletir.

Görür diyoruz ama elbette bu, günümüz koşullarında oldukça iyimser bir beklenti olabilir. Bugün en başat unsur olarak modern yaşam alanlarımız, modern zihnin yayılmasını, yer bulmasını sağlamıştır. Çünkü mimari sadece tezahür olgusu değil, şekillendiren bir olgudur. Zihniyet eylemler doğurduğu gibi eylemler de zihniyetleri pasif olarak şekillendirmektedir. “Biz şehir inşa ederiz ve şehir de bizi inşa eder.” Birçok cepheden insanî olmayan koşullara  adapte oluyoruz ve bu tercihlerimizi ve değerlerimizi etkiliyor. Büyük topluluklar hâlinde sağduyuyu kaybettiğimiz bir gerçek ama sadece bir-iki yüzyılın dönüştürücü kuvvetlerinin doğal yönelimlerimizi, fıtri taleplerimizi bastırması oldukça güç. İnsanlık olarak günden güne yoğunlaşan huzursuzluğumuzun sebebi de kaybedilenlere dair sezgisel bir arayış değil mi? 

Bugün insanlar arasında geçmişin ve bugünün şehir planlarının ve mimari eserlerinin sıkça karşılaştırılmaya başlandığına ve eskinin yeniye tercih edildiğine şahit oluyoruz. Bu kıyaslar ve öneri mahiyetinde sunulan kurgusal tasarımlar için “Neden olmasın?” sorusu sıkça sorulan bir soru. Belki de “Nasıl olsun?” sorusu cevapsız bırakıldığı için iyiye doğru bir değişim göremiyoruz. Peki nasıl olur? Bizce insan tabiatı, yani insanî ihtiyaçlar ve toplumsal talepler aydınlanma ideolojilerinin gözlüğü çıkarılıp incelenmeli, kaideler tespit edilmeli ve nostalji ithamları bertaraf edilerek bugün doğru şehirler nasıl tasarlanmalı araştırılmalıdır. Ancak yazılarımızda yeni şeyler söyleyeceğimiz iddiasında değiliz. Unutulmamalı ki bu gibi hayatî meselelerde aklıselim sahibi insanların çalışmamış olduğunu düşünmek çok hatalı olur. Belki de cevaplar zaten bulunmuştur fakat değişen zihniyetle önceliklerimizin sırası bozulduğu için cevaplar alakasız kalmışlar, fiile geçememişlerdir. Maddî analizlerin ötesinde zihniyet incelemesinin kıymeti bundandır. Öncelikler sıralaması her şeydir. Şehir tasarımınızda birey ve toplum doğası üstüne materyal kaygılar kolaylıkla geçebiliyor. Bugün yapılan şehircilik faaliyetlerinin öncelikleri bireyin ve toplumun farklı cepheleri olmak yerine, sermaye gibi soyut nitelikler olmuştur. Hâliyle binalar yaşanmak için değil satılmak için inşa edilmektedir. Son zamanların en büyük deprem felaketinde yerle yeksan olmuş şehirlerimizde bazı apartmanların, daha birkaç ay öncesinde “depreme dayanıklı” etiketiyle satılmış olduğunu unutmak mümkün değil. Örnekler -maalesef- çoğaltılabilir.

Son olarak söylemeliyiz ki modern karşıtı ve muhafazakâr söylemlerde bulunan insanlar -maalesef zihniyet araştırmasındaki noksanlıktan dolayı- şehircilik gibi birçok alanda Türk insanının modernleşmesinin hızlanmasına sebep olmuştur. Muhafazakâr sermaye eliyle yürütülen projelerin, tasarımından pazarlanmasına kadar her aşamasında, aslında yirminci yüzyılın modernist fikir öncülerinin izleri görülmektedir. Bu hazin bir çelişkidir.

Şehirler, insan faaliyetlerinin yoğunlaştığı mekanlar olup bu faaliyetlerin yığılımıyla değil, harmonik ve organik bütünlüğüyle en sağlıklı formuna ulaşır. Bu uyum da ancak insan ve tabiat merkezli bir değer seti geliştirildiğinde sağlanacaktır. Şehir planlamacılığı ve zihniyet arasındaki alâka incelendikten sonra yaşanılabilir bir şehirde olması gereken unsurlar incelenebilir ve kolaylıkla listelenebilir. Zihniyet değişikliğinin doğuracağı bir kolektif eylemler bütünlüğü ve bu değişimin yönlendiricisi bir iktidar ile sağlıklı şehirlere ve mimariye doğru yol alabiliriz.